4 Mart 2016 Cuma

SÖZLÜK

Ön tartışma.

“Egzistans” sözcüğünün Türkçe’de “varoluş” olarak karşılanması ne kadar doğrudur? Türkçe’de “iş/uş” takısı, 3. tekil şahısla ilintili nesnel durumlara gönderme yapan bir takıdır; örneğin “tutuş, alış, kavrayış”. Egzistans sözcüğü Türkçe’leştirilirken, nesnelci bir yaklaşıma maruz kalmıştır; bu nesnelci düşüncenin baskısı altında güdük kalmasına, bir taklit, özenti seviyesine indirgenmesine yol açmıştır. Türkçe’de öznelliği vurgulayan takı birinci tekil şahısa gönderme yapan “im/um” takısıdır, örn. “yapım, tutum, kıyım”dır.

Böylesi bir durumda, Türkçe’de Egzistans'ı, “varolum”, doğal olarak da egzistansiyalizmi de, eğer kullanıyorsak ki ben kullanmaktan yana değilim, “varolumculuk” ile karşılamak daha doğru olacaktır.

Varoluş, sözcüğü, toptan çöpe mi atılmalı? Heidegger felsefesinde, Egzistansiyal (existential) ile Egzistansiyel (existentiell) arasındaki ayrıma dikkat çeker; Egzistansiyel, Egzistansiyal’in (ontolojik olan) genel varlık (ontik) kipidir, kendi üzerinde nesnel çalışmaya izin verir; bu nedenle, “varoluşsal”, “egzistansiyel” için biçilmiş kaftandır.

Bu bağlamda, aşağıdaki detay sözlük oluşturulmuştur.

Dasein (Varolum, Being-there, Egzistans): Şey ve hayvan karşıtı olarak, insan varlığını belirten Heidegger'in bir terimidir. Heidegger'in merkezi ilgi alanı "Varlığın Anlamı"dır; fakat bunun aslında özellikle insan varlığı için "Bazı varlıkların (egzisatansiyel) varlığının kipi" olduğunu söyler. Varlığın anlamı "Varolum'un analizi" yoluyla keşfedilmelidir, savını işler. Bu ona göre varlık konusunda eski yunan düşünürlerinden beri süregelen kördüğümü -bu kördüğüm hiç değilse Aristo'dan beri varlık (varolum) yerine varlıkların tartışılmasından kaynaklanmaktadır-çözecek tek yoldur. Varlığa bir yaklaşım sağlayabilmek şeylerin değil varlığın kipinin (mode) incelenmesine bağlıdır, ve bize en açık olan varlık kipi kendi varlığımızdır: Varolumumuz

Dil Felsefesi: Heidegger’in felsefesine getirdiği açımlamalardan ötürü “Heidegger’i Kentten Köye Indirme” payesi verilen Gademer “Anlaşılabilecek biricik varlık dildir.” diyerek geleneksel felsefenin başsız sonsuz belgesel saltık varlık tasarımını dil içerisinde alaşağı etmiştir. Kuşkusuz bu sonuç yine Wittgenstein’in “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” tümcesinde anlam kazanan bir sonuçtur. Bu yeni felsefece duruşun en önemli etkisi, kıta felsefesi ile çözümleyici felsefe arasındaki dengenin kıta felsefesinden yana, özellikle de “yorumsamaci” “varoluşçu/varolumcu” “görüngübilisel*” dil felsefesinin soruşturma çerçeveleri lehine bozulmuş olmasıdır. (daha fazla bilgi için http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=35004 adresine bakiniz)

Dünya-içre (in-wordly) olma: insanin yeryüzünde olmaktalığı Bu sözcük ayni zamanda kendinden-referanslı olma (tüm referanslarımızın dünya temelli olması, giderek dil temelli olması) anlamına da gelmektedir (Bkz:Dil Felsefesi). Heiddegger’e borçlu olunan bu ifade Dil Felsefesinde bir kırılmaya yol açmışr. Dasein, yani insanin yeryüzünde olmaktalığına bağlı bir durumdur. Heiddegger,  “dil varlığın evidir.” ifadesi ile Dil ile varlık arasında kurulan içiçelik ilişkisi, felsefenin bundan böyle kurgusal metafizik yaparak varlık soruşturması yapamayacağını yüksek sesle dile getirmeyi amaçlar. Bunun yerine Heidegger’in önerisi insan olarak dünyadaki deneyimlerimizin dilsel betimleme yöntemiyle kavranmasına yönelik kesintisiz bir dil soruşturmaları sürecini başlatmaktadır.
  
Marduk ağı ve Tiamat'in yeniden ortaya çıkışı: Sümer-Babil Mitolojisinde Tiamat, kaosu sembolize eden su tanrıçası ve Marduk "mesih" figürüdür. Marduk düzen ve nesneyi temsil etmektedir.

>>> - Binswanger dünyaya anlami kişinin bahşettiğini düşünmektedir;

>>> - Boss ise dünyanin ("olgu, fenomena") anlamını, ışık gibi kendiliğinden dışa vurduğunu düşünmektedir.

Olguculuk (Fenomoloji): Heidegger tarafından şeyin "kendisinin, kendisi gösterir gibi, kendisinin kendisinden gösterdiği şekilde görülmesine izin vermesi" şeklinde formüle edilir. (Das was sinchzeight, so wie es sich won ihm selbst her zeigt, von ihm selbst her sehen lassen).

Uroboros (kendini yutan yılan): a) Sadece kendi referanslarımızı kullanabileceğimize b) paradoksal mantiğa gönderme yapan bir sembol.
Incil’e göre yeryüzüne terk edilmi
ş olan kadın ve erkek, Tanrı’nın dışında kendinden-referanslı bir çerçeveye mahkum edilmiştir. Hıristiyan teolojisinde Tanrının merhameti, yılanın hem içinde, hem dışında mevcuttur. Fakat iki uzay arasındaki geçişim yılanın varlığı ile kesilmiştir. (Editör yorumu: Saint-Exupery, Küçük Prens adli öyküsünün başında, kuzunun yılanın içinde olması durumunu ele alarak konuya yeni bir boyut getirir).
Öz referanslılık, paradoksa gebedir (Örneğin narsizm). E.Fromm, Paradoksal mantığı bir şeyin hem kendisi olduğu,                                                             hem kendisi olmadığı durum üzerinden tanımlamaktadır.                                                                     (Sevme Sanatı)


* "ics", "lojii" takıların da, bilim olarak tanımlamak, hangi Afeş Keçisini işi acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder